7 Mayıs 2015 Perşembe

Nasreddin Hoca

Nasreddin Hoca, Türk edebiyatının ve geleneğinin en önemli mizah ustalarından ve bilgelerinden biridir. 1208 yılında Sivrihisar’ın Hortu köyünde doğan Nasreddin Hoca, iyi bir eğitim almış, imamlık, müftülük, öğretmenlik ve kadılık yapmıştır. 1284 yılında Akşehir’de vefat etmiş ve farklı üsluptaki mizahı ile yüzyıllardır halkın sevgilisi olmuştur.Genellikle eşeğin üzerine ters binmiş şekilde karikatürize edilir. Aynı şekilde inşa edilmiş bir heykeli ve Nasreddin Hoca adına yapılmış Nasreddin Hoca Türbesi, Akşehir’de ziyaretçi akınına uğramaktadır.
İnsanlar tarafından çok sevilen Nasreddin Hoca, İslam inancına bağlı biridir. Hazırcevap olma yönü ile herkesi hem şaşırtmayı hem de güldürmeyi başarmıştır. Toplumsal hayatta karşılaşılan sosyal problemlere mizahi bir üslup ile yaklaşan Nasreddin Hoca, fıkralarında, Anadolu insanlarının yapısını, düşüncesini ve olaylara bakışını anlatmıştır. Fıkralarının özünde insanları iyiye ve doğruya yöneltme, kusurları ve hataları espriler ile birleştirerek gözler önüne serme anlayışı hakimdir.
Bireyleri ve toplumları her yönü ile çok iyi tanıyan Nasreddin Hoca, aile, komşuluk, dostluk ve iş ilişkilerinde gördüğü aksaklıkları kendine has tarzı ile dile getirip insanlara ders verecek şekilde latifelerle birleştirmiştir.
Nasreddin Hoca fıkraları Türk sözlü edebiyatının kısa, açık ve sade olma özelliklerini taşır. Dolaylı anlatımlara başvurmadan, açıksözlü ve net ifadeler kullanılır. Fıkralarda anlatılan olayların sonunda ise her zaman bir ders verilir. En büyük amacı insanları düşündürmeye sevk etmek olan fıkraları sayesinde, hem Türk toplumunda hem de diğer ülkelerde tanınmakta ve günümüz dünyasında bile adından bahsettirmektedir. Nasrettin Hoca fıkraları Batı dillerine de çevrilmiştir.
                                                                      Yazar: Ayşegül Güngör 

Kaynak link: http://www.bilgiustam.com/nasreddin-hoca-kimdir/

Sürrealizim - Gerçeküstücülük


Gerçeküstücülük anlamına gelen Sürrealizm, Fransa’da ortaya çıkmıştır. Akımın ortaya çıkmasındaki en büyük etken Dadaizm akımıdır. Sürrealizm’in kurucusu André Breton’’dur. Breton, 1924 yılında Sürrealizm’in ilkelerini “ Sürrealizm Manifesto” adı altında hazırlayarak insanlığa sunmuştur. Sigmund Freud’un fikirlerinden etkilenen André Breton bu fikirleri edebiyata sokarak insanı ve toplumu ele almıştır. Bilinçaltının fazlasıyla önemli olduğu Sürrealizm akımında otomatik yazı metodu kullanılmıştır.
Sürrealistlere göre bilinçaltı; toplum, ahlak, din ve yasa gibi zorunluluk öğeleri ile oluşur. Bilinçaltını oluşturan etkiler ise çeşitli durumlarda ifşa olur. Rüyalar sürrealistlere göre tamamen bilinçaltından meydana gelmektedir. Freud’un psikanaliz fikirlerinden etkilenen gerçeküstücü sanatçılar, bilinçaltını ortaya çıkarmak gibi bir amaç edinmişlerdir. Freud, rüyaların didiklenmesi ile özellikle cinsel rüyaların çokluğunu toplumun bastırılmış hislerine, yasaların varlığına ve dinlerin bu konudaki tavırlarına bağlamaktadır. Sürrealistler de bu gibi rüyaların büyük bir gösterge olduğu ‘psikanaliz’ düşüncesinde hipnotizma büyük bir ortaya çıkarış yöntemidir. Sürrealistler de bu yöntemi belirleyerek ortaya çıkan verileri edebiyata aktarmışlardır.
Sürrealizm, bu fikirlerinin yanı sıra dil ve üslup özellikleri ile de farklılık yaratmışlardır. Kapalı bir anlatım benimseyen sürrealistler herkes tarafından anlaşılır bir anlatımdan sakınmışlardır. Bunun yanı sıra sürrealistler noktalama işaretlerini de yok sayarak eserlerini kaleme almışlardır. Akılcılığa karşı çıkan sürrealistler içlerinden geldiği gibi yazma yöntemini kullanmışlardır. Bu şekilde aklın egemenliğine girmeden yazar kendisine sınırlar koymadan yazabilecektir. Gerçeküstücülük akımı 20. yüzyılın en önemli ve en etkin akımlarından biridir. Resim ve edebiyatın yanı sıra birçok sanat dalında sürrealist yapıtlar ortaya çıkmıştır Özellikle de ünlü ressam Salvador Dali, dikkat çekici resimleri ile sanata tarihine geçmeyi başarmıştır..salvador
Sürrealist Akımın Temsilcileri:
• André Breton
• Luis Aragon
• Paul Eluard
Türk Edebiyatı’nda Sürrealizm Akımı
Edebiyatımızda Sürrealizm’in en önemli temsilcileri Cumhuriyet Döneminde boy gösteren Garipçiler’dir. Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat Horozcu ve Melih Cevdet Anday’dan oluşan Garipçiler/ I. Yeniciler Sürrealizm’in özelliklerini eserlerine yansıtmışlardır. Bu üç sanatçı, edebiyat hakkındaki görüşlerini Garip adlı kitapta toplamışlardır. Garipçiler, ölçü, uyak gibi kuralların şiiri kısıtladığını ancak şiirin kalıplardan arınması gerektiğini dile getirmişlerdir. Sürrealizm ile örtüşen bu görüşlerinin yanı sıra daha birçok özellikleri onları Sürrealist çizgiye yaklaştırmıştır.
YALNIZ DEĞİLİM
Yüklü
Dudakların tüyden hafif yemişleriyle
Giyimli
Bin bir değişik çiçekle
Anlı şanlı
Kollarında güneşin
Mutlu
Bir tanıdık kışla
Hoşnut
Bir damlasıyla yağmurun
Güzel
Tanyerinin aydınlığınca
İçten bağlı
Bir bahçenin sözünü ediyorum
Düş kuruyorum
Seviyorum düpedüz
Paul Eluard, Çeviren: Sabahattin Aksal
Eski Zaman
Eski zamanda
Büyükler henüz küçük
Ölüler ölmemişti daha
Altmış para şekerin okkası
Portakalın sandığı bir mecidiye
Meyva sebil
Kiler dolu
Hamam ustası Nazife
Yüzüne bakılır taze
Kâğıtçı Ali Efendi burma bıyıklı
O vakit de sevişmek vardı
Ağaca çıksak
Yerde kalmazdı papucumuz
Hey gidi günler
Oktay Rıfat HOROZCU

12 Nisan 2015 Pazar

UNESCO

UNESCO Nedir?


UNESCO kelimesi, İngilizce United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization kelimelerinin baş harfleri alınarak oluşturulmuştur. Dilimizde "Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu" biçiminde karşılanmıştır.
UNESCO Birleşmiş Milletler'in bir özel kurumu olarak, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, 1946 yılında kurulmuştur. Bu Kurumun Yasası 1945 yılı Kasım ayında Londra'da 44 ülkenin temsilcilerinin katıldıkları bir toplantıda kabul edilmişti. Türkiye, bu Yasayı imzalayan ilk yirmi devlet arasında onuncudur. UNESCO Sözleşmesi, ülkemizde 20 Mayıs 1946 tarihli ve 4895 sayılı kanunla onanmıştır. Bu onamanın ardından UNESCO kuruluş yasasının 7. maddesi gereğince UNESCO Genel Direktörlüğünün ülkemizdeki tek ve yasal temsilcisi niteliğinde olan UNESCO Türkiye Millî Komisyonu 25.08.1949 tarihinde faaliyete geçmiştir.

UNESCO bütçesi, üye devletlerin iki yılda bir bu Kuruma ödedikleri aidat ile sağlanır. Bu bütçe dışında, Birleşmiş Milletler Özel Fonu'ndan, teknik yardım programından olmak üzere, önemli para kaynakları temin edilir. Bu kaynaklar, iki yıllık UNESCO bütçesi tutarına yakındır.
UNESCO eğitim, bilim ve kültür alanlarındaki amaçlarını, kendisine üye olan her devlette kurulan Milli Komisyonlarla gerçekleştirmeye çalışır.
Merkezi Paris'te bulunan UNESCO (www.unesco.org) nun iç yapısı bakımından üç organı vardır:

Genel Konferans, Yürütme Konseyi, Sekreterlik.

Genel Konferans:

Üye devletlerin temsilcilerinden oluşur. 1946-1953 yılları arasında Genel Konferans halinde her yıl toplanmış, 1954 yılından beri de iki yılda bir toplanmaktadır. Bugüne kadar 37 Genel Konferans toplanmıştır. Genel Konferans, Kurum'un en yetkili organıdır. Yürütme Konseyi üyelerini ve Genel Direktörü seçer, UNESCO'nun çalışma programlarını kabul eder, bütçesini belirler.
Yürütme Konseyi:

Genel Konferansa katılan ve hükümetlerince aday gösterilen temsilciler arasından dört yıl için seçilen 58 üyeden oluşur. UNESCO Yürütme Konseyine 1946-1949 yılları arasından ülkemiz adına Reşat Nuri GÜNTEKİN; 1949-1951'de Ahmet Kutsi TECER; 1958-1966 yılları arasında Prof. Dr. Bedrettin TUNCEL seçilmişlerdir. Prof. Tuncel, 1964 yılı sonunda UNESCO Yürütme Konseyi Başkan Vekili olmuş, 1966 yılı sonunda UNESCO'nun XX. yıldönümünde, iki yıl için (1966-1968) UNESCO Genel Konferansı Başkanı seçilmiştir. Yürütme Konseyinde ülkemiz Prof. Dr. Erdal İNÖNÜ, Prof. Talat HALMAN ve Prof. Dr. Orhan GÜVENEN tarafından temsil edilmiştir.
Sekreterlik:

UNESCO Sekreterliği, Genel Konferansça altı yıl için seçilen bir Genel Direktörün yönetimi altında çalışır. Eğitim, bilim, kültür ve iletişim bölümlerine ayrılmıştır. Sekreterliğin başlıca görevi, iki yıllık UNESCO programlarının uygulanması için gerekli bütün teknik çalışmaları yapmak, tedbirleri almaktır.
İlk Genel Direktör, Julian Huxley (1946-1948, İngiltere) olup kendisini Jaima Torres Bodes (1948-1952, Meksika); John Taylor (1952-1952, A.B.D.); Luther Evans (1953-1958, A.B.D.); Vittorino Veronese (1958-1961, İtalya); Rene Maheu (1962-1974, Fransa); Amadou Mahtar M'Bow (Senegal, 1974 yılında ilk kez ve 1980 yılında ikinci kez seçilmiştir); Federico Mayor (İspanya, 1987 yılında bu göreve getirilmiş ve 1993'te tekrar seçilmiştir) 1995'te Koichiro Matsuura (Japonya) UNESCO genel direktörü olmuş, 2009 yılında bu göreve İrina Bokova (Bulgaristan) seçilmiştir.
UNESCO'ya üye devletlerin sayısı 195'dir.

23 Mart 2015 Pazartesi

Para Hakkında Yanlış Bilinen Gerçekler



Birçoğumuz fakir veya orta sınıf ailelerde büyümüşüzdür ve hayatımızın geri kalan bölümünü de fakir veya orta sınıfın düşüncelerinin, fikirlerinin ve eylemlerinin etkisi altında sürdürürüz.
Siz de iyi niyetli ancak finansal özgürlüğü kısıtlı olan bir aile tarafından bu şekilde büyütüldüyseniz bu makaleyi okuyarak sizi esir olarak tutan yanlış bilinen gerçeklerden kurtulabilirsiniz.

İşte para hakkında bazı yanlış bilinenler:

1 – “Rahat edeceğim kadar olması yeter”

Orta sınıfın merkezinde her nedense bu rahatlık noktası vardır. Ancak söyle bir gerçek var ki bir sürü insan emekliliği için çok az para biriktirebilir. Bu da halk yığınlarının emeklilik yaşında çalışmaya devam etmelerine neden olur çünkü ekonomik daralmalarda kendilerini idame ettirmelerine yetecek kadar paraları olmaz.

2 – “Para kazanmak zorundayım”

Son on yıldan fazla süredir gayrimeşru yollardan para kazanmak daha çok arzu edilen bir şey haline gelmiştir ki aslında bu para kazanma kanununa aykırıdır. Para için zamanınızı satmanız gerektiğine inanmanıza neden olmaktadır. Para kazanmayı düşünmeyi bırakın ve olaya biriktirme açısından bakmaya başlayın. Toplum için değerli bir şey yaparsanız bunun karşılığında siz de para kazanırsınız.

3 – “Daha büyük daha iyi değildir”

Yanlış. Daha büyük daha iyidir ve daha görkemlidir. Azı düşünmeyi bırakın. Dünyadaki en iyi şirketler büyüktür. Küçük kalmak enerjinizi alır. 10 X kuralından bahsediyoruz. Bu hem daha eğlencelidir hem de başarılı olma şansınızı arttırır.
Son bir yıldır milyon dolarlık şirketlerin yöneticilerinden 100 milyar dolarlık şirketleri yönetenlere kadar 50’den fazla başarılı girişimciyle görüştüm. Hemen hemen hepsinin paylaştıkları en büyük pişmanlıkları başlangıç aşamasında büyük düşünmemekti.

4 – “Daha fazla para, daha fazla problem”

Daha çok para daha çok problemse o zaman problemler olsun çünkü parasız kalmayı denedim ve parasız kalmak problemden çok daha büyük.
Gerçek şu ki ne kadar çok paranız olursa hayatınız üzerinde de o kadar çok kontrolünüz ve seçenekleriniz olur. Birinci sınıf koltukta seyahat ediyorsanız bu yan tarafınızdaki kişinin sarhoş olmayacağı anlamına gelmez. Kendi jetinizi almanız jete kimlerin bineceğini kontrol etmenizi sağlar ancak şimdi de iki pilot, teknisyen almanız ve uçağa yakıt almanız gerekecektir. Daha fazla para daha fazla problem değil yeni problemler demektir.

5 – “Kazanmak için harcamak gerekir”

Gerçek şu ki bugünün milyonerlerinin üçte biri ilk jenerasyon milyonerlerdir. Bu da demek oluyor ki bu sıradan insanlar zengin oldular çünkü kendi fikirlerinin peşinden gidecek cesarete sahiplerdi.
Kazanmak için harcamak gerekir deyişi başlangıç için tamamen yanlıştır. Zenginler başlangıç aşamasında sadece cesur ve istikrarlı olmak için para kazanırlar.
Aslına bakacak olursanız ben de parasız başladım. 25 yaşındayken parasızdım 35 yaşına geldiğimde bir daha asla parasız kalmayacak noktaya geldim.

6 – “Para ağaçta yetişmez”

Bu lafı eden kişiler paranın sınırlı ve kıt olduğunu sanırlar. Bu gezegen üzerinde neredeyse 134,000,000,000,000 dolar ( trilyon ) para vardır. Ve çoğu banka hesaplarında, yatırım hesaplarında ve benzer yerlerde rakamlarla temsil edilir. Bu gezegendeki tek para kıtlığı parası olmayan insanların zihinleridir.

7 – “Yeni bir gün, yeni bir kazanç”

İş gücü her gün para kazanır. Sizin günlük değeriniz 20 liramı yoksa 100 lira mı? Aslına bakacak olursanız zamanınızı satarak ne kadar kazandığınızın bir önemi yoktur.
Zenginler zaman için parayı takas ederler çünkü zamanın paradan daha değerli olduğunu bilirler. Ortalama bir insan para kazanmanın tek yolunun daha uzun saatler çalışmak olduğuna inanır. Büyük paralar kazanmak için zamanı düşünmeksizin parayı düşünmek gerekir.

8 – “Para her kötülüğün anasıdır”

Bu lafın doğrusu “parayı sevmek her kötülüğün anası” olmalıdır. Bu nesilden nesle yanlış aktarılan bir bilgidir ve paranın her nedense şeytan olduğuna ilişkin yanlış bir anlaşılma vardır. Zengin olmak yanlış değil, doğru bir şeydir. Bill Gates şunu söylemiştir: “Fakir doğmak sizin suçunuz değildir fakat fakir ölmek sizin suçunuzdur“.
Şeytanın ailemin geçimini sağlayacağına, beni tatile götüreceğine, işlerimi büyüteceğine ve hayallerimi besleyeceğine inanmıyorum.

9 – “Damlaya damlaya göl olur”

Buna inanın ve hiçbir zaman finansal özgürlüğünüz olmasın. Hayatınızı her bir kuruşu düşünerek geçirirseniz finansal anlamda asla özgür olamazsınız. Para biriktirmek kötü değildir ancak para biriktirmeye fazla odaklananlar başarılı olamaz. Para biriktirerek zengin olan yoktur, sadece yaşlanan insanlar vardır.

10 – “Para her şeyi satın alamaz”

Zengin olmaya çalışırken mutlu olmaya çalışan zengin bir insanla asla karşılaşmadım.  Aslına bakacak olursanız hayatım boyunca mutluluğu da aramadım. Her zaman özgür olabileceğim, istediğim ve en çok sevdiğim şeyi yapabileceğim anlamlı bir hayatım olsun istedim.
Mutlu ve mutsuz insanlar tanıyorum. Karım tanıdığım en mutlu insandır ve mutluluğunun kazandığı parayla alakası yoktur. Eminim ki endişe duymadan para harcama özgürlüğüne sahip olması hala en çok hoşuna giden şey. Paranın sizi mutlu veya mutsuz etmesine imkan yoktur. Para sadece paradır.
Serseri bir insansanız paranız olsa da olmasa da serseri olursunuz. Mutsuz olacaksanız da parasız kalmayın.

11  – “Fikrimi satmak istiyorum”

Bu zararlı bir düşüncedir ve küçük insanların zamanlarına ve fikirlerine nasıl değer verdiklerini gösterir. Cırt cırtı geliştiren kişi, Starbucks’ın sahibi ve benzer kişilerin fikirleri vardı ve bu fikirlerini birkaç kuruş için satmadılar.
Parayı düşünmeyi bırakın ve fikirlerinizi küçük görmekten vazgeçin. Olasılıklarınızı sadece düşünceleriniz, fikrileriniz ve eylemleriniz sınırlandırılabilir.

12 – “Zengin insanlar bencildir”

Dürüst olmak gerekirse benim de bencil olduğum zamanlar olmuştur. Babam öldüğünde ve annemle kaldığımda 10 yaşındaydım. Annem üç erkek çoğunu beslemek, giydirmek ve okutmak zorundaydı. Bize bakabilmek için biraz bencil olması gerekiyordu.
Kendinize bakmak ve finansal özgürlük yaratmak için az da olsa bencil olmanız gerekir. Bu sayede diğerleri için problem haline gelmezsiniz. Mali durumunuzu yeteri kadar düşünmüyorsanız eşinizle, çocuğunuzla, toplumla ve geleceğinizle ilgili zor kararları nasıl vereceksiniz ve gerekli tercihleri nasıl yapacaksınız?
İster fırsat, ister para isterse de akıl olsun paylaşacak bir şeye sahip olana kadar bir nebze de olsa bencil olun. İnsanların şu cümleyi kurması beni hasta ediyor: “Onun kadar zengin olsam bir sürü insana yardım ederdim” ancak finansal anlamda kimseye yardım etmezler çünkü kendi mali durumlarına asla odaklanmazlar. Daha sonra da neler yapabilecekleri ve neler yapamayacakları ile ilgili konuşurlar.
İşin doğrusu zaten zenginseniz oyunu bitirmelisiniz ve daha da zengin olmanın yollarını düşünmeye başlamalısınız. Değilseniz belki de parayla ilgili düşüncelerinizi değiştirmeye başlamanızın zamanı gelmiştir.
Herhangi bir zengin insan size herkesin zengin olabileceğini söyleyecektir. Varlıklı olan herhangi bir insan da aynı şeyi söyleyecektir. Mental para tuzaklarından kurtulun ve arkadaşlarınızın, ailenizin ve dostlarınızın sizinle aynı noktada buluşmasını sağlayın. Unutmayın ki sınırlandırılmış düşünceyle çevrilisiniz. Görünen o ki bir sürü insan yanlış bilgilendirilmiş.

16 Mart 2015 Pazartesi

Hammurabi ve Kanunları


Hammurabi Babilin altıncı kralıydı. 
Hammurabi, Sümer ve Akkadları fethederek, Babil İmparatorluğu'nun ilk kralı olmuştur. Böylece Babillerin Mezopotamya üzerinde hegemonyasını kurmuştur. Çogu kişinin düşüncesine göre ona ilk kanun koyucu ünvanı verilsede bu yanlış bir düşüncedir. Hammurabi kanunları ilk kanunlardan çok ilk reformsal ilerleme kanunlarıdır.
Günümüzün Irak sınırlarında bulunan bölgede, Fırat ırmağının kıyısında kurulu Babil'in o dönemdeki kent devletinin altıncı kralı olan Hammurabi, ülkesini MÖ 1792 ila MÖ 1750 yılları arasında yönetti. MÖ 1770 yılında kurduğu Babil İmparatorluğu Fırat ve Dicle ırmaklarının arasında kuzeyde de Ninova'ya kadar ulaştı.
Komşuları Larsa, Mari, ve Asur ile 30 yıl boyunca savaştı ve İran körfezinden Diyarbakır'a ve Zagros'dan Batı çöllerine kadar uzanan bir imparatorluk yarattı. Hakimiyetindeki toprakları merkezi bir sistemle yönetti. Resmi yazışma düzenini kurdu. Ayrıca ilki İranda kurulan posta teşkilatını ülkesine getirtmiş, polis teşkilatını ve ilk belediye sistemini kendi iktidarında oluşturmuştur. Polis teşkilatı şehrin iç güvenliğini sağlıyordu, eğer bir ayaklanma ya da suç olduğunda derhal müdahale edip suçluları yakalıyorlardı. Yakalanan bu suçlular oluşturulmuş mahkemelerde kendi yazdığı 282 maddelik kanunlara göre cezalandırılıyordu, ama genelde bu cezalar çok ağır olmaktaydı. Belediye reisini Hammurabi kendisi atıyordu. Kurduğu belediye sistemi günümüzdekilere benziyordu, şehrin düzenlenmesi, onarılması ve temizlik işlerine belediye bakıyordu. Kurduğu Posta teşkilatı sayesinde şehri, mahalle mahalle sokak sokak ve ev numaralarına göre ayırtmıştı. Böylece bir posta istenilen doğru adrese bu şekilde ulaşıyordu. Bu sistemin yapılan arkeolojik buluntular sayesinde ilk kez Hammurabi zamanında yapıldığı kesinleşmiştir. Hammurabi bilime ve sanata çok önem vermekteydi özellikle de mimari konulara. Bunun da en büyük ispatı ünlü Babil Kulesi ve Babil Asma Bahçeleridir. İktidarı süresince kendisini tanrılaştırdı ve "kralların tanrısı" olarak ilan etti. Erkeklerin varis olabileceği mutlak monarşi kurdu, ve bu dönemde Babil ülkesinin tanrısı Marduk Sümer-Akkad topluluklarının yüksek tanrılarından biri oldu.


Hammurabi Kanunları
Babil kralı Hammurabi'nin çeşitli meselelerde verdiği kararlar, Babil'in koruyucu tanrısı Marduk adına yapılan Esagila Tapınağı'na dikilen bir taş üzerine Akatça dilinde yazılmıştır. Hammurabi, kendisine bu kanunları yazdıranın güneş tanrısı Şamaş'ın olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla kanunlar da tanrı sözü sayılıyordu.
Arkeolog Jean Vincent Scheil'in 1901'de Susa, Elam'da bulduğu (bugünkü Huzistan, İran) ve Fransa'ya taşıdığı Hammurabi Kanunları'nın yazılı olduğu stel, Paris Louvre Müzesi'nde sergilenmektedir. Yaklaşık iki metrelik silindirik bir taşın üstüne çivi yazısı ile yazılmış olan kanunlar tam 282 maddedir, ancak bu maddelerin 33'ü (madde 66-99) şu anda okunamayacak durumdadır. 13 sayısı uğursuz sayıldığı için 13. madde yazılmamıştır.

Bazı Maddeler
  • Bir hırsız duvar delerek bir eve girmişse, o deliğin önünde ölümle cezalandırılır ve gömülür.
  • Bir evde yangın çıkar ve oraya yangını söndürmeye gelen bir kimse evin sahibinin malında göz gezdirip evin sahibinin malını alırsa, kendisi de aynı ateşe atılır.
  • Adam kendisine bir çocuk veren karısından ya da kendisine bir çocuk veren kadından ayrılmak isterse, o zaman karısına çeyizini geri verir ve çocuklarına baksın diye tarlanın, bahçenin ve malların bir kısmının kullanım hakkını verir. Çocuklarını büyüttüğü zaman çocuklara verilenlerden bir parça, oğlanınkine eşit olan bir parça da ona verilir. Ondan sonra kalbinin erkeği ile evlenebilir.
  • Bir adam bir kadın alır da bu kadın ona bir kadın hizmetçi verirse ve çocuklarına bakarsa; ancak, buna rağmen adam başka bir kadın almak isterse ona izin verilmez; bu adam ikinci bir kadın alamaz.
  • Bir adam bir çocuğu evlatlık alır ve oğlu olarak ona ismini verirse ve onu besleyip büyütürse, büyümüş bu çocuk bir daha geri istenemez.
  • Bir adam başka bir kişinin özgürlüğünü kısıtlayacak hareket ederse aynı ceza ona verilir.
  • Bir kişi hırsızlık yapsa eli kesilir , tecavüz etse ölüm cezası ya da erkeklikten men edilir.
  • Babasını döven evladın iki eli kesilir.
  • Bir adamın gözünü çıkaranın gözü çıkarılır.
  • Birisini suçlayan ispata mecburdur.İspat edemezse ölüm cezasına çarptırılır.
  • Bir tapınakta veya hükümdar hazinesinde hırsızlık yapan ölümle cezalandırılır.

11 Mart 2015 Çarşamba

Kadınların Yaptığı Erkeklerin Yanlış Anladığı 20 Şey





Kadınlar sürekli olarak kalıplaşmış erkek düşüncesiyle savaşmak zorunda kalıyor. Genelde yaptığımız hareketler belirli bir anlama gelmediği halde, erkekler buna anlam yükleyip kadınların üzerine geliyor. Mesela benim arkadaşım konuştuğu kız ':P' yaptığı an "kız bana yürüyo olm" derdi :) 
Bu durum hayatımızda birçok zorluklara yol açıyor ve çoğu kez farkında olmadan rezil oluyoruz.

İşte kadınların yaptığında erkeklerin yanlış anladığı 20 şey;

Eğer iyi davranıyorsak flörtleşiyoruzdur
Hayır, size iyi davranıyorsalar iyi davranıyolar demektir, bu her seferinde flörtleştme anlamına gelmez. 
Duygusalsak deliyizdir
Duygusal olmamız deli olduğumuz anlamına gelmiyor, yeter artık.
Eğer kendimize güveniyorsak kesin kendini bilmez bir yosmayız
Eğer video oyunlarından bahsediyorsak sizi etkilemeye çalışıyoruzdur
Orgazm olduysak kesin olmuşuzdur taklit yapmıyoruzdur
Sinirliysek kızgınsak kesin "özel günlerimizi" yaşıyoruzdur
Eğer erkeklerden bir çeşit istikrar görmek istiyorsak kesin evlenmek istiyoruzdur
Sadece ilişkide olduğumuz birisiyle planlar yapmamız, onlarla evlenmek istediğimiz anlamına gelmez, hemen korkmayın.
Seksi giyinirsek kesin sizi etkilemek istiyoruzdur
Kendimizi daha iyi hissetmek için yapıyoruz bunu genelde, çoğu zaman da sizinle bir ilgisi yok. Bazen diğer kadınları etkilemekte istiyoruz, sonuç olarak bu bizimle ilgili bir şey.
Eğer güzel veya kısa bir elbise giyersek sizinle seks yapmak istiyoruzdur
Güzel bir fiziğimiz veya büyük göğüslerimiz varsa kesin birden çok kişiyle yatıyoruzdur
Bacaklarımızı traş etmiyorsak artık sizi umursamıyoruzdur
Eğer "iyiyim" diyorsak kesinlikle size sıkıntı vermek üzereyizdir
Grinin Elli Tonu'nu seviyorsak kesinlikle öyle şeyler istiyoruzdur
Biraz erkek gibi giyiniyorsak kesinlikle kadınsı yönlerimiz yoktur
Eğer bebekleri tatlı buluyorsak veya nişan yüzüklerine bakıyorsak bir şey demek istiyoruzdur
Makyaj yapıyorsak, bunu sizin için yapıyoruzdur
Genellikle makyaj olayı tamamen kendi kendimizi iyi hissetmekle alakalı bir şey. Bazen de makyajımızı silmeye üşeniyoruz, hepsi bu.
Eğer yemeği sizin ödemenizi istiyorsak kesin paranızın peşindeyizdir
Hayır sadece bazen bize iyi davranılmasını istiyoruzdur. (Bence bu konu tartışılır)
Dedikodu yapıyorsak karaktersizizdir
Salata söylüyorsak kilomuza dikkat ediyoruzdur

Kaynak: http://elitedaily.com/women/22-times-women-make-comments-men-immediately-misinterpret/945455/



8 Mart 2015 Pazar

8 Mart Dünya Kadınlar Günü


Dünya Kadınlar Günü ya da Dünya Emekçi Kadınlar Günü her yıl 8 Mart'ta kutlanan ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür.İnsan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır.Türkiye'de ise 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. .

Tarihçe

8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 129 kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000'i aşkın kişi katıldı.
26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.
İlk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı fakat her zaman ilkbaharda anılıyordu. Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1921'de Moskova'da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda (3. Enternasyonal Komünist Partiler Toplantısı) gerçekleşti. Adı da "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak belirlendi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960'lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nde de anmaya başlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etti. Birleşmiş Milletler'in sitesinde günün tarihine ilişkin bölümde, kutlamanın New York'ta ölen işçilerin anısına yapıldığı yazılmamıştır

Türkiye'de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

Türkiye'de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın, ve yığınsal olarak kutlandı, kapalı mekanlardan sokaklara taşındı. "Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programından Türkiye'nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadı. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" kutlanmaya devam ediliyor.